Cuma , 13 Aralık 2024
En Son Yazılar

ELMAS MODELİ

Tuğberk Çiloğlu


”Rekabet Üstünlüğü”, belki de ülkelerin kaderinde rol oynayan en önemli faktörlerden biri. Bir ülkenin, rekabet üstünlüğüne sahip olup olmaması, inanın hepimizin sandığından çok daha fazla bugünü ve geleceği şekillendiriyor. Neden mi? Aslında bu gerçeğin farkına varmak çok kolay. Bugün onlarsız yapamadığımız, yanımıza almayı unuttuğumuzda kendimizi dünyadan kopuk hissettiğimiz elektronik aletleri bir düşünelim: Akıllı telefonlar, tabletler, laptop vb. Ya da kendimize şöyle bir soru sorabiliriz: Hastalandığımız zaman kullandığımız ilaçları kim üretiyor? Ya da bugün bilgisayarlarımızda kullandığımız işletim sistemlerini geliştirenler, üretenler kim? Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Benim size sormak istediğim şey şu: Neden bazı gelişmiş  ülkeler ( ABD, İngiltere, Japonya, Güney Kore, Almanya vb.) bu üstün nitelikli ürünleri üretmekte daha yetenekli? Onları bu konuda ve daha pek çok konuda dünyanın geri kalanından daha ileri yapan şey ne? İşte, Harvard Üniversitesi’nden Profesör Michael Porter da bu soruyu sormuş ve bazı cevaplar bulmuş. Gelin, hep beraber inceleyelim.
Porter’ın sorduğu soru çok açık: Neden bazı ülkelerin bazı şirketleri, katma değeri oldukça yüksek nitelikli ürünler ve çözümler üretirlerken, diğer ülkelerin şirketleri bunu başaramıyor? Porter, kurduğu modelde bunu incelemiş. Modelin ulaştığı sonuçlar oldukça ilginç ve düşündürücü: Modele göre,  rekabet avantajını yaratan şey, ağırlıklı olarak devletler değil, şirketlerin kendisi. Yani, uluslararası rekabet arenasında, bazı ülkelerin öne geçmesini sağlayan şey, o ülkelerdeki şirketlerin ta kendisi. Örnek vermek gerekirse, Japonya’nın ve Güney Kore’nin elektronikteki başarılarının ardında yatan temel faktör, Japon ve Güney Koreli şirketlerin kendisi. Bu modelin adı ”elmas modeli”. Çünkü, ulusların rekabet avantajını açıklarken 6 temel koşula değiniyor ve bu 6 koşul altıgen şeklinde birbirine bağlandığında bir elması andırıyor.  Gelin, ulusların rekabet üstünlüğünü açıklayan 6 temel koşul neymiş hep beraber görelim.
İlk koşul,  ”faktör” koşulları. Yani eğer bir ülkenin üretim faktörleri, başka bir ülkeye göre daha iyi ve daha nitelikliyse, uluslararası rekabette ön plana çıkıyor. Nasıl mı? Örneğin temel üretim faktörlerinden olan ”doğa”yı ele alalım. Bazı ülkelerin doğal kaynakları diğer ülkelere göre çok daha zengin olabilir. Örneğin, çoğu ülkenin sahip olmadığı özel bir madene sahip bir ülke, bu madeni çıkarıp işleyerek uluslararası alanda ciddi bir ekonomik getiri elde edebilir.  Fakat, tahmin edebileceğiniz gibi, bu yeterli bir neden değildir. Örneğin Japonya ve Singapur, doğal kaynaklarının oldukça zayıf olan durumuna rağmen, gelişmiş ülke düzeyine ulaştılar. Ya da, oldukça zengin maden yataklarına sahip olan pek çok Afrika ülkesi, yoksulluğun pençesinde. O zaman bakmamız gereken asıl üretim faktörü, ”beşeri sermaye”, yani insan sermayesi. Günümüzün hızla bilgi toplumuna dönüşen dünyasında, en önemli üretim faktörü kuşkusuz; insan. Çünkü, bilgi tamamen insan merkezli olan bir olgu. Modelin de belirttiği gibi, eğer bir ülkede ne kadar çok iyi yetişmiş, nitelikli, bilgili çalışan, insan varsa, o ülkenin şirketlerinin rekabet avantajı yaratıp sürdürmesi o kadar kolay oluyor.

 Nasıl mı? Tüketici elektroniği alanında üretim yapan bir şirketiniz olduğunu düşünün. Eğer, şirketinizin bulunduğu ülkede ne kadar çok yetenekli mühendis varsa, sizin nitelikli mühendisleri işe alma olasılığınız da o kadar çok artar. Sonuçta, daha yaratıcı, katma değeri daha yüksek ürünler üretip uluslararası rekabette öne geçme şansınız artar.

İkinci koşul,  ”talep” koşulları. Talep koşullarına göre, bir ülkedeki talebin niteliği, yoğunluğu ve miktarı ne kadar çoksa, şirketlerin uluslararası rekabetteki durumu da o kadar iyi olur. Nasıl mı? En basiti olan ”miktar ve yoğunluk” konusundan bir örnek verelim. Bir ülkede, televizyona olan talebin son derece yüksek olduğunu düşünün. Televizyon fabrikalarının siparişleri yetiştirmek için gece gündüz çalıştığını düşünün. Doğal olarak, o ülkedeki televizyon endüstrisi bir süre sonra oldukça güçlenecektir. Çünkü, artan taleple beraber karları da artarken, kendi iş modellerini de giderek geliştireceklerdir. Bu durumun sonucunda ise, uluslararası rekabette avantaj sağlamaları da daha kolay olacaktır. Fakat, bu yeterli değildir. Talebin niteliği de, en az miktar ve yoğunluk kadar önemlidir. Başka bir örnek verelim. Bir ülkedeki insanların, oteller konusunda oldukça titiz ve hassas olduklarını düşünün. Kötü hizmet veren, temizliğe dikkat etmeyen, müşterilere kötü davranan otellere kimsenin gitmediğini düşünün. Bir süre sonra ne olur? Ülkedeki tüm oteller, ayakta kalmak için zorunlu olarak hızla kendilerini geliştirmeye çabalarlar. Otellerin temiz olmasının, iyi hizmet verilmesinin müşteri tarafından ‘ödüllendirildiğini’ gören otel işletmecileri, ödüllendirilen davranış konusunda birbirleriyle rekabet etmeye başlarlar. Sonuçta ne olur? O ülkedeki otel endüstrisi hızla gelişmiş bir yapıya ulaşır ve uluslararası rekabette ön plana çıkarak tüm dünyadan müşteriler ağırlamaya başlar. Sonuçta, tüketici ne kadar bilinçliyse, talebin niteliği de o kadar yüksek olur ve endüstri gelişir.

Üçüncü koşul,  ”bağlı ve destek endüstriler”. Bağlı ve destek endüstriler derken neyi kastediyoruz? Herhangi bir sektörde üretim yapan her işletme, üretim girdilerinin bir kısmını dışarıdan temin etmek zorundadır. Örneğin bir araba üreticisi, arabanın motorunu kendisi üretebilir ama arabanın boyasını başka şirketlerden temin etmek zorunda kalabilir. İşte bu noktada, bağlı ve destek endüstrilerin önemi ortaya çıkar. Nasıl mı? Eğer o ülkedeki boya sektörü gelişmişse, yüksek standartta araba boyası üreten şirketlerin sayısı çok ise, araba üreticilerinin de kaliteli boya satın alıp küresel çapta rekabet avantajı yaratma olasılıkları yüksek olur. Bugün dünya çapında pek çok dev şirket, binlerce üretim girdisi kullanıyor ve bunların büyük bir çoğunluğunu dışarıdan temin yoluyla sağlıyor. Yani, sahip oldukları uluslararası rekabet üstünlüğünde, onlara kesintisiz olarak kaliteli ara malı ve girdi sağlayan destek endüstrilerinin de payı var.

Dördüncü koşul, ”firma yapısı, stratejisi ve rekabet”. Eğer bir ülkedeki şirketler iyi yönetiliyorsa, iyi stratejiler geliştirip başarı rekabeti esaslarına göre hareket ediyorlarsa, küresel rekabet avantajlarını da rahatlıkla oluşturabilirler. ”Yönetim ve Organizasyon”, bilgi toplumunda eskiye oranla önemi çok daha fazla artan bilim dallarından biri. Bugün, küresel çapta rekabet avantajlarına sahip olan dev şirketler, aynı zamanda dünyanın en iyi yönetilen şirketleri. Bu şirketler aynı zamanda oldukça akılcı stratejik süreçler geliştirerek rakiplerine karşı ciddi bir şekilde üstünlük sağlıyorlar. Aynı zamanda bu şirketler kendi ülkelerinde de ciddi rekabet baskısı altında olan ve ciddi denetlemelere ve düzenlemelere tabi tutulan şirketler. Fakat bu rekabet baskısı, denetlemeler ve düzenlemeler, bu şirketleri kendilerini geliştirmeye zorladı ve bugün her biri küresel bir dev. Aynı zamanda bugün küresel dev olan şirketler, çalışanlarına değer veren, onların yaratıcı fikirlerinden maksimum ölçüde yararlanmaya çalışan ve onları yaratıcılık konusunda teşvik eden şirketler.

Beşinci koşul,  ”fırsatlar”. Bugün küresel çapta meydana gelen, gelişen, değişen pek çok ekonomik, sosyal, politik ve kültürel olay var. Eğer bir şirket, küresel değişimleri erken fark edip, değişen koşullara göre erkenden pozisyon alırsa, kuşkusuz rakiplerine göre çok daha yüksek getirili sonuçlar elde eder. İşte bu noktada, dünyayı takip eden, tüm gelişmeleri izleyip şirketin bu değişimlerden hangi yönde etkileneceğini hesaplayıp aksiyon alabilen yöneticilerin ve çalışanların bulunduğu şirketler, küresel rekabette öne geçmiş ya da öne geçmeye aday olan şirketlerdir.

Altıncı ve son koşul ise ”devlet”. Burada kastedilen, devletin uyguladığı politikalar. Dikkat ederseniz, tüm bu koşullar içinde ön plana çıkan şey hep ‘insan faktörü’. İşte bu noktada, devletlerin eğitime, bilime, teknolojiye ne kadar önem verdiği sorusu ön plana çıkıyor. Tahmin edeceğiniz gibi, küresel rekabette ön plana çıkmış olan ülkelerin bulunduğu devletler, aynı zamanda ciddi ve planlı olarak eğitim, bilim ve teknoloji politikaları uygulayan devletler. Sizce bu bir tesadüf mü? Elbette değil. Bugün, gelişmiş ülkelere baktığımız zaman gözümüze çarpan en büyük şey, eğitime ve bilime verdikleri nitelikli ve planlı destek. Bunun yanında, devletin uyguladığı rekabet politikası da en az eğitim, bilim politikası kadar önemli. Bugün, rekabet sistemini düzenleyip kurumsallaştırmamış olan ülkelerin küresel rekabette ön plana çıkma şansları neredeyse sıfırdır. Rekabet konusu, burada anlatılamayacak kadar geniş ve önemli bir konu. Bu yazıyı okuduktan sonra, ”Rekabet” başlıklı yazımı da okursanız, ne demek istediğimi anlayacağınızı düşünüyorum.

Yukarıda ”elmas modeli”ni elimden geldiğince özetlemeye çalıştım. Gerek bu konuda, gerekse bilgi toplumu konusunda bilgilerini derinleştirmek isteyenlere önerebileceğim kitap, benim de bu yazıyı yazarken yararlandığım Prof. Dr. Hüsnü Erkan’ın ”Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme”( Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) isimli kitabı. Ayrıca önerebileceğim bir diğer kitap, Michael Porter’ın 1990 yılında yazmış olduğu ”The Competitive Advantage of Nations” (Ulusların Rekabet Üstünlükleri) isimli kitap. Hepimizin gördüğü gibi, elmas modeli, gelişmiş bir ülke olabilmenin anahtarlarını açıklayan oldukça açık ve net bir model. Fakat işin sırrı, bu modelin öne sürdüğü 6 koşulun 6’sınıda ülkemizde uygulayabilmekte. Çünkü ancak bu 6 koşul uygulandığı zaman küresel çapta gelişmiş bir ülke olup, ”elmas” gibi parlayabiliriz. Hepinize iyi bir hafta sonu dilerim.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

2 yorum

  1. öncelikle merhaba. elmas modelini derste dinledim anlamadım. birçok kaynak okudum anlamadım. taa ki sizin yazınızı okuyana kadar. çok açık ve anlaşılır. çok teşekkürler

  2. Tuğberk Çiloğlu

    Rica ederim Ali Bey.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »