Tuğberk Çiloğlu
Dünya ekonomisi sürprizlerle dolu. Dünya ekonomisinde yaşanan tek bir önemli olay bile domino etkisi yoluyla küresel ekonominin gidişatını etkileme gücüne sahip. Bunu pek çok kez yaşadık, bugün de yaşıyoruz. Nasıl mı ?
Donald Trump Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık koltuğuna ilk oturduğunda küresel piyasaların beklediği şey, Amerikan Merkez Bankası (FED)’nın faiz artırım ve parasal sıkılaştırma sürecini hızlandırmasıydı. Çünkü Trump’ın kamu harcamalarını artırması bekleniyordu ve bu da ABD’de ekonominin canlanması, enflasyonun artması ve işsizlik oranının düşmesi anlamına geliyordu. Beklendiği gibi de oldu. FED gerçekten de faiz artırımlarını hızlandırdı ve parasal sıkılaştırma dönemi başlattı. Fakat bir süre sonra Trump, aniden tüm bu gelişmeleri tersine çevirecek bir silsileyi başlattı: Küresel ticaret savaşları.
ABD ve Çin arasında başlayan, karşılıklı gümrük vergisi artışlarıyla şiddetlenen savaş, dünya ekonomisindeki konjonktürün aniden değişmesine yol açtı. Ticaret savaşı nedeniyle başta ABD ekonomisi olmak üzere dünya ekonomisinde yavaşlamaya yol açtı. Bu yavaşlama ise FED’in politikasının aniden değişmesine yol açtı. 2018 sonundaki beklentiler FED’in faiz artırımlarına devam edeceği yönünde iken sadece üç ay sonra Mart 2019’da FED beklentileri tersine döndürdü ve faiz indirimlerinden söz etmeye başladı. Bu ani manevra, tüm küresel piyasaların başını döndürmeye yetti.
FED en son 19 Haziran tarihinde yaptığı açıklamada düşük enflasyonun geçici olduğu yorumundan vazgeçti. Yani FED, küresel ticaret savaşları ve düşük talebe bağlı olan enflasyondaki düşüşün artık kalıcı olabileceğini düşünmeye başladı. Bu durum, önümüzdeki dönemdeki faiz indirimlerine bir ön hazırlık, alıştırma ve haber verme sinyali olabilir. Zaten küresel piyasalar da bunu aynen bu şekilde fiyatladı. Nasıl mı ?
FED’den faiz indirim sinyalini alan küresel fon yöneticileri, ellerindeki fonları gelişmekte olan ülkelere yönlendirmeye başladı. Pek çok gelişmekte olan ülkenin hisse senetlerinde ve ulusal para birimlerinde önemli değer kazançları görüldü. Sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, ABD’de de hisse senedi piyasasında önemli değer artışları görüldü. Peki, bu durum kısa vadede iyi gibi gözükürken, orta ve uzun vade için gerçekten de iyi mi?
FED’in geçmişteki faiz politikasına baktığımızda genelde faiz indirimlerini aniden ve hızlı, faiz artırımlarını ise önceden haber vererek ve yavaş yaptığını görüyoruz. Bu ise ekonomide orta ve uzun dönemde çeşitli hasarlara yol açıyor. Nasıl mı?
Finansal piyasalar hızlı faiz indirimlerine ve parasal genişlemelere genelde finansal balonlar yaratarak cevap veriyor ne yazık ki. 2008 Krizi bunun çok temel bir örneği. Hızlı faiz indirimlerinde ortaya çıkan ve giderek büyüyüp genişleyen balonlar çok küçük bir ters harekette aniden patlıyor ve ardından finansal ve reel ekonomik krizler tüm gücüyle kapıyı çalıyor.
Bir diğer kritik nokta ise FED’in bu tür hızlı faiz indirimlerinin ardından elindeki olası müdahale araçlarının da gücünün azalması. Nasıl mı? Eğer önümüzdeki dönemde FED hızlı bir şekilde faiz indirimine giderse bir sonraki olası bir kriz döneminde faiz indirmek için alan bulamayabilir. Ayrıca, FED’in bilanço küçültme işlemini henüz tamamlamadan operasyonu sonlandırdığı gerçeğini göz önüne aldığımızda, şu anda bile faiz indirimine ek olarak olası bir yeni parasal genişleme için alan olmadığını söyleyebiliriz.
Yukarıda saydığımız tüm bu olgulara karşın yine de dünya ekonomisi yeni bir döneme giriyor ve bu yeni dönem kendi içinde pek çok belirsizliği de içinde barındırıyor. Nasıl mı
Küresel ticaret savaşından etkilenen tek ülke ABD değil. Euro bölgesi ülkeleri de bu süreçten negatif etkilendi. Dolayısıyla Avrupa Merkez Bankası (ECB) da olası bir faiz indirimi ve parasal genişleme süreci için kolları sıvamaya başladı. FED’in hamlelerini de düşündüğümüzde bu durumun Euro/Dolar paritesi ve ABD-Avrupa ticari ilişkilerinde bir belirsizliğe yol açacağı aşikar. Neden mi?
Büyük bir olasılıkla FED’in ardından ECB de faiz indirimine ve ek parasal genişlemelere başlayacak. Kritik nokta ise şu: Avrupa’yı bir an için tek bir ülke olarak varsayarsak hangi ülke daha fazla parasal genişleme yaparsa o ülkenin para birimi daha çok değer kaybedecek ve ikili ticarette daha çok kazançlı çıkacak. Bu ise önümüzdeki dönemde ABD ve Euro bölgesi ekonomileri arasında yeni bir ‘’kur savaşı’’nı tetikleyebilir.
Bir diğer belirsizlik ise ABD-İran gerginliği. ABD ve İran arasındaki gerginliği Çin’den bağımsız düşünemeyiz. Çünkü İran ve Çin’in birbirleriyle ciddi ticari ilişkileri var, özellikle petrol konusunda. İran, petrol ihracatının önemli bir kısmını Çin’e yapıyor. ABD geçtiğimiz dönemde İran’a bazı ticari yaptırımlar uyguladı ve İran’a ticaret ambargosu koydu. Eğer bu durum devam edip şiddetlenirse bu durum şu sıralar G-20 zirvesinde biraz da olsa tatlıya bağlanan küresel ticaret savaşlarının yeniden şiddetlenmesine yol açabilir. Çünkü ABD-İran gerginliğini Çin ve İran’ın dış ticaret ilişkilerini düşündüğümüzde küresel ticaret savaşından bağımsız değerlendiremeyiz.
Dolayısıyla, ABD-İran gerginliği eğer küresel ticaret savaşlarını yeniden şiddetlendirirse bu durumda petrol fiyatları büyük bir olasılıkla aşağı yönde baskılanacaktır. Bunun sonucunda ise hem Avrupa’da hem de ABD’de dezenflasyonist eğilimler oluşacaktır ve bu da FED ve ECB’nin parasal genişleme eğilimlerini kuvvetlendirecektir. Fakat ABD-İran gerginliği ihracat ambargosuyla sınırlı kalmayıp askeri bir çatışmaya dönüşürse petrol fiyatları büyük bir olasılıkla çok hızlı bir şekilde yukarı yönde baskılanacaktır. Bu ise hem Avrupa’da hem de ABD’de enflasyonist eğilimlere yol açacaktır ve bu durum ise FED ve ECB’nin olası parasal genişleme politikalarını frenleyecektir.
Kısacası, belirsizliklerle dolu yeni bir döneme giriyoruz.
Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım danışmanlığı/tavsiyesi değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com