Tuğberk Çiloğlu
Son dönemde küresel ekonomiye yön veren majör merkez bankaları tarafından önemli adımlar atıldı. Atılan bu adımlar yalnızca küresel ekonominin orta vadeli görünümünü etkilemekle kalmıyor, ülkemizi de dış ticaret, portföy akımları ve borçlanma konusunda yakından ilgilendiriyor. Bunun yanı sıra majör merkez bankalarının uygulamayı planladığı farklı senaryolar bir araya geldiği zaman birbirinden farklı sonuçlar, farklı durumlar ortaya çıkabiliyor. Gelin, bu senaryoları analiz edelim.
FED ile başlayalım. FED, yakın zamanda yaptığı çok önemli bir toplantı ile bir dönemi kapatıp bir başka dönemi açtığını açıkladı. Bahsettiğimiz, bilanço küçültme programı. FED en sonunda 4,5 trilyon dolarlık muazzam büyüklükteki bilançosunu azaltma kararı aldı. Ekim ayından itibaren azaltma programı başlayacak. Açıklanan takvime göre azaltma programı ayda 10 milyar dolar olarak başlayacak ve her üç ayda bir azaltma miktarı 10 milyar dolar artacak. Yapılan açıklamaya göre bu miktarlar kesin değil, yani ileride politika tercihlerine, ekonominin durumuna göre aşağı ya da yukarı yönde değişebilir. Fakat sonuç olarak FED birkaç yıl içerisinde, belki de daha uzun bir sürede bilançosunu 1 trilyon dolara düşürecek. Yani program bittiğinde piyasadan 3,5 trilyon dolar çekilmiş olacak. Peki, teknik olarak bu nasıl gerçekleşecek ?
Bildiğiniz gibi FED parasal genişleme programını bitirdiğinden beri yeni tahvil alımı yapmıyordu. Sadece geçmişte aldığı tahvillerin vade tarihi dolunca onları yeniden satın alıyordu. Ekim ayıyla beraber bu da sona erecek, vadesi gelen tahvilleri yeniden satın almayacak. Bu şekilde piyasadan para çekmiş olacak. Tabii ki FED ile ilgili tek politika bilanço küçültme değil. Halihazırda FED faiz artırım sürecini de yönetiyor. Son yapılan açıklamalar, bu yıl içerisinde 2 kez faiz artırarak faiz bandını %1-%1,25 bandına yükselten FED’in bu yıl aralık ayında da faiz artırarak bu bandı %1,25-%1,50 aralığına yükseltebileceğini gösteriyor. Bunun yanı sıra FED yetkilileri 2018’de 3 kez, 2019’da 2 kez, 2020’de ise 1 kez faiz bandını artırmayı planlıyor. FED’in faiz politikasının geleceği hakkında önemli bir ipucu olarak şunu söyleyebiliriz: FED, ekonominin dengeye gelebilmesi için doğal faiz oranının %2,75 olması gerektiğini açıkladı. Ayrıca, 2020 yılında %2 olan enflasyon hedefine de ulaşılacağı tahmin ediliyor.
Bildiğiniz gibi Donald Trump’ın ABD başkanı olmasıyla birlikte beklenen vergi reformlarının (vergi oranlarında indirim) da etkisiyle ABD dolarında önemli ölçüde yükselişler görülmüştü. Fakat daha sonra Trump’ın yakın çevresine açılan soruşturmalar bu vergi reformlarının gerçekleşme olasılığını azaltmıştı. Bunun sonucunda daha sonradan ABD doları değer kaybetti ve 2017 başından beri ortalama %9 değer kaybetti. Fakat yakın zamanda Trump en sonunda vergi planını açıkladı ve kurumlar vergisini %35’den %20’ye indirmeyi planladığını bildirdi. Bu gelişmeye önümüzdeki dönemdeki bilanço küçültme etkisini ve faiz artırım gerçeğini de eklersek önümüzdeki dönemde küresel piyasalarda ABD dolarının tekrar değer kazanma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Euro tarafında ise açıkçası belirsizlik hakim. Geçtiğimiz dönemde Euro bölgesindeki toparlanma nedeniyle ECB’nin uyguladığı genişlemeci politikaların azalabileceği ve orta vadede sona ereceği senaryoları gündemdeydi. FED tarafında ise bilanço küçültme programı açıklanmadan önce ABD dolarında aşağı yönlü baskı söz konusuydu. Bu iki gelişmenin bir araya gelmesiyle Euro/dolar paritesi önemli oranlarda yükselmişti. Yani, Euro Dolar’a karşı değer kazanmıştı. Fakat FED tarafında yukarıda da açıklandığı gibi senaryo değişti. ECB tarafında ise belirsiz açıklamalar hakim. ECB başkanı Mario Draghi geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada mali istikrarsızlıkların para politikası kullanılarak düzeltilmesini doğru bulmadığını açıkladı. Kuşkusuz bu ifade, genişlemeci politikaların bitimine yönelik bir ifade. Fakat Draghi ayrıca enflasyonun halen istenilen seviyelerden uzak olduğunu ve genç işsizlik oranının yüksek olduğunu açıkladı. Bu ise genişlemeci politikaların devam edeceğine yönelik bir ifade.
Bu durumda önümüzdeki dönemde Euro bölgesinde genişlemeci politikalar son bulursa küresel piyasalarda Euro/dolar paritesi yukarı yönde hareketlenebilir. Bu, ülkemiz için pozitif olan senaryodur. Çünkü genellikle ülkemizin ihracatının çoğu Euro ile, dış borçlanması ise ABD doları ile yapılmaktadır. Yani borçları ödeyememe riskimiz azalırken Avrupa’ya olan ihracatımız artabilir. Bir diğer senaryoya göre ise Euro bölgesinde genişlemeci politikalar devam edebilir. Bu durumda Euro/dolar paritesinde aşağı yönde ciddi baskılanma oluşabilir. Bu ise ülkemiz için negatif senaryodur. Çünkü Avrupa’ya olan ihracatımız azalırken, dış borçlarımızla ile ilgili risklerimiz artabilir.
Hangi senaryonun baskın olacağını belirleyecek önemli faktörlerden biri de kuşkusuz petrol fiyatlarıdır. Daha önce petrol fiyatlarında yaşanan düşüş ABD’de tüketimin canlanmasına ve ekonominin toparlanmasına neden olmuştu. Fakat enflasyondaki artışı yavaşlatmıştı. Şu an ise küresel savaş riskleri gibi nedenlerde petrol fiyatları tekrar toparlandı. Eğer önümüzdeki dönemde petrol fiyatları tekrar yükselirse bu yükselişin ABD ve Avrupa ekonomilerine olan olası etkileri hangi senaryonun baskın olacağını da muhtemelen belirleyecektir.
Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com