Tuğberk Çiloğlu
Küresel piyasalarda faiz oranlarının seyri konusu yeniden gündeme gelmeye başladı. Kuşkusuz bunda yeni FED başkanının kim olacağı söylentileri ve ECB’nin aldığı kararlar büyük ölçüde etkili oldu. Küresel piyasaların yanı sıra yurtiçinde de faiz oranlarının seyri önem kazanmaya başladı. Gelin, güncel gelişmeler ışığında piyasaları analiz edelim.
FED başkanı Janet Yellen’ın görev süresinin doluyor olması nedeniyle küresel piyasalarda ilk olarak mevcut başkanın görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağı spekülasyonları yapıldı. Kuşkusuz, mevcut başkanın göreve devam etmesi piyasalarda belirsizliği azaltacak bir gelişme olurdu. Fakat son günlerdeki piyasa spekülasyonları Yellen’ın görev süresinin uzatılmayacağına işaret etmeye başladı. FED başkanlığı için söz konusu olan isimlerin hepsi de piyasalar tarafından “şahin” olarak nitelendirilen kişiler. Yani, sıkı para politikasını savunan isimler. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, FED’in sıkı para politikası uygulaması demek Dolar arzının azalması ve küresel piyasalarda Dolar’ın değerinin yükselmesi demek. Son zamanlarda gerek yurt içinde gerekse yurt dışında Dolar’ın değerinin yükselmesinin temel sebeplerinden birinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
Diğer taraftan ABD’de son günlerde açıklanan veriler de FED’in sıkılaştırma programını destekler nitelikte. ABD’de son açıklanan verilere göre işsizlik başvuruları düşerken enflasyon oranı da son sekiz ayın zirvesi olan %2.2 düzeyine yükseldi. Ayrıca, son zamanlarda yükseliş eğilimine giren petrol fiyatlarının da ABD enflasyonunu yukarı yönde etkilemesi büyük bir olasılık. Ayrıca, petrol fiyatlarıyla ABD ekonomisi büyümesi arasında da yeni bir paradigmanın doğuşuna şahitlik ediyor olabiliriz. Nasıl mı ?
ABD’de kaya gazı devrimi yaşanmadan önce petrol üretimi düşüktü. Yani ABD bugünküne kıyasla çok daha fazla dışarıdan petrol ithal etmek zorunda kalıyordu. Petrol fiyatları yükseldiği zaman ise bu durum doğal olarak ABD ekonomisine durgunluk ve işsizlik artışı olarak yansıyordu. Fakat kaya gazı devrimi ile ABD’de petrol üretimi arttı ve denklem değişti. ABD giderek kendi iç tüketimini yerli petrol üretimi ile karşılamaya başladı, ayrıca dışarıya olan petrol ihracatı da arttı. Bu yeni paradigmayla birlikte petrol fiyatları arttıkça ABD ekonomisinin canlanma olasılığı ve işsizlik oranının düşme olasılığı giderek arttı. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) önümüzdeki dönemde petrol arzını kısma, yani belli bir düzeyde sabit tutma politikasını sürdürecek olması Çin ekonomisinin istikrarlı bir şekilde büyümesinin beklendiği bir konjonktürde petrol fiyatlarının daha fazla yükselmesine neden olabilir. Bu durumda ise FED’in sıkılaştırma politikasının devamı daha hızlı bir şekilde gelebilir.
Avrupa tarafında da önemli gelişmeler yaşanıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) parasal genişleme programını ayda 60 milyar Euro’dan 30 milyar Euro’ya indirme kararı aldı. Ayrıca genişleme programının Eylül 2018’e kadar devam edeceğini açıkladı. Yani Eylül 2018’den sonrası belirsiz, genişleme programı devam edebilir de etmeyebilir de. Bu karar, ECB’nin de yavaş yavaş genişleme programından vazgeçeceğine yönelik önemli bir işaret. Bu noktada, ülkemiz açısından FED’in sıkılaştırma programının olumsuz, ECB’nin sıkılaştırma programının ise hem olumlu hem de olumsuz olduğunu söyleyebiliriz. FED’in sıkılaştırması olumsuz çünkü bu durumda Dolar’ın yükselişi döviz borcu olan şirketleri negatif etkileyebilir. ECB’nin ilerleyen dönemlerde genişlemeden vazgeçmesi bir taraftan olumlu çünkü Euro’nun değer kazanması ihracatçılarımızı pozitif etkileyebilir. Bir taraftan olumsuz çünkü Türkiye’ye gelen Avrupa kaynaklı fonlarda azalma olabilir.
Tüm bu gelişmeler hem Avrupa’da hem de ABD’de faiz oranlarının önümüzdeki dönemde yükseleceğine işaret. Türkiye’nin risk priminin ilerleyen dönemlerde sabit kalacağını varsaysak bile ABD ve Avrupa’da faizlerin yükselmesi ülkemizde de faiz artışlarına yol açabilir. Özellikle yurt içinde ekonomiyi büyütmek için uygulanan Kamu Garanti Fonu (KGF) etkisi ile kredilerde çok ciddi artışlar yaşandı. Bankalar, daha çok kredi verebilmek için kaynak arayışına girdi. Bu nedenle mevduat sahiplerine daha yüksek faizler vermek zorunda kaldılar. Ayrıca, kaynak piyasasında kaynak talep eden tek taraf bankalar değil. Hazine Müsteşarlığı da bu piyasada DİBS (Devlet İç Borçlanma Senedi) satarak borçlanıyor. Bu durum, yurt içinde faizlerin daha fazla yükselmesine yol açıyor. Önümüzdeki dönemde ülkemizdeki faizlerin seyrini gerek yurtdışı gerekse de yurtiçi faktörler geçtiğimiz dönemlere göre daha fazla doğrudan etkiyecek gibi görünüyor.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun, görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com