Tuğberk Çiloğlu
Bir üretim faktörü olarak bilginin doğası nedir ? Bilginin toplumsal sistemdeki rolünün tarihsel gelişimi nasıldır? Gelecekte nasıl bir küresel sistem ortaya çıkacak ? Üretim faktörü kontrolü ve güç olgusu arasında nasıl bir ilişki var ? Üretim faktörü kontrolünün homojen ya da heterojen dağılması bize ne anlatır ? Üretim faktörlerinin akışkanlığını (faktör mobilitesi) bize ne anlatıyor ? Analize basit bir örnekle başlayalım.
Bir an için 1316 yılında Avrupa’da feodal bir beyin toprağında buğday üretiminin nasıl yapıldığını düşünelim. Bu süreçte üretim faktörleri nedir ? Kuşkusuz, en temel üretim faktörü doğa, yani toprak. Peki ya sahibi? Feodal bey. Bir diğer üretim faktörü fiziksel emek, yani toprakta çalışanlar. Bir diğer üretim faktörü ise sermaye, yani üretim araçları? Onun da sahibi feodal bey. Peki ya girişimci faktörü? Toprakları belirli bir silah gücüyle politik olarak elinde tutan feodal beyin bu davranışına girişim dersek, girişimci de yine feodal bey. Ya bilgi ? İşte bu noktada işler biraz değişiyor.
Kuşkusuz tarlada çalışan çiftçilerin buğdayın nasıl üretileceğine yönelik belirli bir teknik/tarımsal bilgileri var. Fakat, bu bilginin mobilitesi, yani , akışkanlığı hangi düzeyde ? Sıfıra yakın. Yani tarlada çalışan bu insanların, çiftçilik konusundaki teknik bilgilerini bir başka tarlada, bir başka feodal beyin yanında ya da bizzat kendi tarlalarında üretime dönüştürme imkanları var mı ? Sıfıra yakın. Bunun yanında, feodal beyin de üretimi organize etme, ticari ilişkiler gibi belli konularda bilgili olması şart. Fakat tüm bunlar şu gerçeği dönüştürmüyor: Üretimin yapılmasını asıl sağlayan üretim faktörleri doğa ve emek (çalışanların fiziksel emeği). Bir başka deyişle, ürünün ortaya çıkmasında doğa ve emeğin çok büyük katkısı var. Bunu belirleyen temel şey ise teknoloji. 1316 yılındaki tarımsal üretim teknolojisi, ürünün ortaya çıkmasında hangi üretim faktörünün ağırlıklı pay sahibi olacağını da belirliyor.
Şimdi ise 1916 yılına gidelim, İngiltere’de bir çelik fabrikasındayız. Bu noktada üretim teknolojisi sanayi toplumunun üretim teknolojisi. Çelik üretiminde asıl pay sahibi olan üretim faktörü hangisi? Kuşkusuz sermaye faktörü. Yani, ağır makinalar, üretim hatları. Artık doğa faktöründense sermaye faktörü ön planda. Sermayedar aynı zamanda girişimci. Emek (fiziksel emek) faktörü ise 1316 yılındaki gibi olmasa bile yine de düşük bir akışkanlığa sahip. Fakat üretimde emeğin payı oldukça artmış durumda.
Dönemin siyasal hareketlerinde de bunu görmek mümkün. 1316’dan 1916’ya görülen şey şu: Aristokrasi (toprak sahipleri) güç kaybederken, Burjuvazi(sermaye sahipleri) güç kazanmış. Emek faktörü de nispi olarak güç kazanmış. Peki ya “bilgi” faktörü? Bilgi faktörünün payı kuşkusuz artmış, fakat faktör mobilitesi, akışkanlığı hala düşük. Yani asıl güç sermaye ve emekte.
Yüzyıllar içerisinde siyasal güç kimlerin elindeydi? Yukarıdaki analizden buna ulaşmak mümkün. Tarım toplumundaki temel güç toprak sahiplerinin, yani doğa faktörünün sahiplerinin elindeydi. Bunun böyle olmasını sağlayan en temel şey ise üretim teknolojisiydi (saban, orak vb.). Sanayi toplumunda ise güç sermaye sahiplerinin, yani sermaye faktörüne sahip olanların elindeydi. Aynı şekilde bunun ortaya çıkmasını sağlayan şey yine ağırlıklı olarak üretim teknolojisiydi (buhar makinesi, ardından daha karmaşık makineler).
Asıl dikkat çekmek istediğim nokta şu: İnsanlık tarihi boyunca üretim ilişkilerini belirleyen temel faktör, üretim teknolojisi olmuştur. Üretim ilişkisi, üretilen mal ve hizmetlerin ağırlıklı olarak hangi üretim faktörü tarafından üretildiğini belirler. Bu üretim faktörünün kontrolünün kimin elinde olduğu ise, siyasal gücün kimlerin elinde olacağını belirler. Yani aslında siyasal güç dağılımını belirleyen şey üretim teknolojisidir. O zaman gelin, tarihsel bir analiz yapalım.
Tarih boyunca siyasal güç ağırlıklı olarak belirli güçlerin elindeydi, hala kısmen öyle. Bu güçler çoğunlukla sermaye ve emek faktörünü kontrol eden güçlerdi. Sermaye faktörünün egemenliği kendisini “kapitalizm” olarak gösterdi. Emek faktörünün egemenliği ise “sosyalizm”. Fakat her ikisinde de üretim faktörleri (birisinde sermaye, diğerinde emek) belirli güçlerin elinde. Sermaye ve emek, akışkanlığını artırabildiği ölçüde güç kazandı. Örnek vermek gerekirse, finansal piyasalar sermayeyi büyük ölçüde akışkan hale getirdi. Borsalar ve meslek odaları, sermayeyi organize etti. Emek faktörü de ulaşım olanaklarının gelişmesiyle beraber belli ölçülerde akışkanlık kazanırken, sendikalaşma yoluyla örgütlendi. Fakat, örgütlenme gerektiren her kurum ve kuruluş bir süre sonra belli bir azınlık grubun eline geçiyor (Bakınız: Oligarşinin Tunç Kanunu).
Tahmin edersiniz ki, tüm bunların sonucunda tarih boyunca küresel boyutta siyasal güç belli grupların elindeydi, hala da kısmen öyle. Fakat artık değişen bir şey var: Bilgi faktörünün üretimdeki payı ve akışkanlığı.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan muazzam ilerleme, aynı anda iki şeyi başardı: Bilgi faktörünün üretimdeki payı arttı. Bu nasıl oldu? Bilgisayar teknolojisinin etkisiyle. Bilgi, bilgisayarlarda eskisine oranla çok daha fazla depolanabilir ve işlenebilir hale geldi. Diğer taraftan, internet teknolojisi bilgiye çok büyük bir akışkanlık kazandırdı. Örnek vermek gerekirse, bugün Roma’daki bir uluslararası hukuk uzmanı, Moskova’daki bir şirkete danışmanlık yapabiliyor, internet üzerinden bilgi alış verişi yapabiliyorsa bu bilgi faktörünün muazzam bir akışkanlığa sahip olduğunun kanıtıdır.
Bilgi faktörü tarihte hiç olmadığı kadar üretimde pay sahibi ve akışkan. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kuşkusuz 1316 yılında da, 1916 yılında da bilgi faktörünün üretimde payı farkı vardı fakat o dönemlerde bilgi faktörü bir nevi diğer egemen üretim faktörlerinin içinde pasif bir parçaydı. Dikkat çekmek istediğim bir diğer önemli nokta şu: Üretim faktörlerinin özel mülkiyeti ve kontrolü. Özel mülkiyet ve kontrol, birbirinden farklı kavramlar. Özel mülkiyet, kontrolün sadece bir aracı. Yani, üretim faktörlerini kontrol etmek için yollardan bir tanesi özel mülkiyet. Bu, şu anlama geliyor: Özel mülkiyet olsa da olmasa da, üretim faktörlerinin belli bir grubun eline geçme olasılığı var.
Örneğin kapitalist bir ekonomide üretim faktörlerinin kontrolü sermaye sınıfının eline geçebilir ve sermaye sınıfı büyük siyasal güç sahibi olabilir. Bunu ise özel mülkiyet yoluyla yapar. Sosyalist bir ekonomide ise üretim faktörleri kamu mülkiyeti altındadır. Kamuyu ise sosyalist parti kontrol eder, partiyi ise belirli bir yönetim grubu. Dikkat ettiyseniz, hem kapitalist, hem de sosyalist sistemlerde siyasal güç belirli grupların eline geçer. Çünkü birinde sermaye, diğerinde ise emek faktörü egemendir ve her iki faktör de doğası gereği bir süre sonra azınlık bir yönetim grubunun eline geçer. Biri özel mülkiyet, diğeri ise kamu mülkiyeti yoluyla olur.
Yani, asıl önemli olan nokta özel ya da kamu mülkiyeti değildir, üretimde hangi faktörün egemen olduğudur.
Bilgi, en demokratik üretim faktörüdür. Dağılımı en homojen olma eğiliminde olan faktör, bilgi faktörüdür. Bilgi faktörünün üretimde egemen olduğu bir ekonomide bilgi sahipleri (entelektüeller, mühendisler, doktorlar, akademisyenler, bilgi girişimcileri, bilgi bazlı işletmeler vb…) siyasal gücü ele geçirmeye başlar. Fakat bu, aslına bakılırsa olabilecek en demokratik siyasal güç dağılımıdır çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bilgi, fırsat eşitliği ve dağılım bakımından en demokratik üretim faktörüdür.
Dünyamız da giderek bu noktaya doğru ilerlemektedir. bilgi faktörü giderek güçlenmektedir. Ben buna, bilgiizm diyorum.
Cumhuriyetimizin 93. yılı kutlu olsun.
Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/ danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com
Makale tavsiyem, Daron Acemoğlu’nun da yazarı olduğu bir makale: http://economics.mit.edu/files/8790