Pazar , 28 Nisan 2024
En Son Yazılar

GÖRÜNEN KÖY VE KILAVUZ

Tuğberk Çiloğlu

Ekonomik olay ve süreçlerin en temel kanunu, değişmez ikilisi nedir? Doğru tahmin ettiniz; arz ve talep. Ekonomik olayların gelişim sürecine baktığımızda, tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarının arz ve talep kanununa göre şekillendiğini görmekteyiz. Tarihe baktığımızda görmekteyiz ki, piyasa sisteminin olmadığı sosyalist ekonomilerde bile bir noktadan sonra temel arz ve talep yasaları dikkate alınmak zorunda kalmış. Eğer söz konusu olan ”para birimleri” ise bu temel yasa değişir mi? Elbette hayır. O zaman gelin bu temel yasanın ışığında önümüzdeki dönemde küresel ekonomi nasıl şekillenir inceleyelim.
Küresel sürece baktığımızda gözümüze çarpan temel bir eğilim var: ABD toparlanıyor, dünyanın geri kalanı ( Özellikle Avrupa ve Japonya) toparlanamıyor. Küresel veriler de bu durumu teyit etmekte. ABD ile başlayalım. Bu noktada kısa bir hatırlatma yapalım. Amerikan Merkez Bankası (FED)’in en temel hassasiyetleri nelerdir? Enflasyon ve işsizlik. ABD ekonomisinde işsizlik düşmeye devam ediyor. Kayda değer bir süredir %6’nın altında. Enflasyon ise çok hızlı olmasa da artışa devam ediyor. Bunu verilerden de görebiliriz. ABD’de üretici fiyatları endeksi Ekim ayında aylık bazda %0,20 yükselerek beklentilerden daha hızlı bir artış sergiledi. Yine aynı şekilde yıllık bazda da beklentileri aşarak %1,5 yükseldi. Bildiğiniz gibi, üretici fiyatları tüketici fiyatlarının bir nevi öncü göstergesi. Çünkü üreticilerin fiyatlama davranışları ister istemez bir süre sonra tüketici fiyatlarına da yön veriyor. Nitekim ABD tüketici fiyat endeksi Ekim ayında aylık bazda düşmesi beklenirken değişim göstermedi. Yıllık bazda ise enflasyon %1,7 oldu. Fakat asıl sürpriz bu değil. Bloomberg’in haberine göre gıda ve benzin hariç ”çekirdek tüfe”  aylık bazda %0,2 yükselerek son beş ayın en dik yükselişini gösterdi. İşsizlik tarafında da ABD ekonomisinin düzeldiğine dair işaretler geliyor. 14 Kasım ile biten haftada ABD’de işsizlik başvuruları 2000 kişi azalarak 291000’e geriledi. İşin ilginç tarafı, 2000 yılından bu yana ilk kez ABD’de haftalık işsizlik başvuruları on hafta üst üste 300000 kişinin altında gerçekleşti. Anlayacağınız, ABD toparlanmaya devam ediyor. Bu durumdan çıkartmamız gereken sonuç ne? FED büyük bir olasılıkla 2015 yılı içerisinde faizleri artırmaya başlayacak. Zaten son yayınlanan FOMC ( Fed Open Market Commity; Fed Açık Piyasa Komitesi) tutanaklarında konuşulan konulardan biri de faiz artırımlarının hızı. FED ‘in faizleri artırması demek, küresel Dolar likiditesinin anavatanına yani ABD’ye geri dönmesi demek. Sözün özü, büyük olasılıkla küresel Dolar likiditesi ciddi miktarda azalacak.
Gelelim Avrupa’ya. Şu an Avrupa’daki en büyük risk, deflasyon. Eğer Avrupa Merkez Bankası (ECB) deflasyon tehlikesini durdurmayı başaramazsa zaten durgunluk tehdidi altındaki Avrupa ekonomisi iyice zora girer. ECB’nin enflasyon hedefi %2. Fakat mevcut Euro Bölgesi enflasyonu %0,40 civarı. Yani, ECB’nin hedefine ulaşması için alması gereken epey uzun ve zor bir yol var. Zaten ECB başkanı Mario Draghi de Frankfurt’ta katıldığı bir konferansta benzer şeylere değindi ve Avrupa’da enflasyonun bir an önce yükseltilmesi gerektiğinden bahsetti. Draghi ayrıca kısa süre önce açıklanan Euro Bölgesi imalat ve hizmetler sektörü Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) rakamlarına da değindi. Euro bölgesinde imalat sektörü PMI Kasım ayında önceki aya göre 0,2 puan düşerek 50,4 oldu. Hizmetler sektörü PMI ise Kasım ayında bir önceki aya göre bir puan düşerek 51,3 oldu. Yani, satın alma yöneticileri Avrupa ekonomisinin geleceğine pek de umutlu bakmıyorlar. Çünkü endekste 50’nin altı rakamlar daralmaya işaret ediyor ve bu sınıra sizlerin de gördüğü gibi yaklaşılmış durumda. Yani önümüzdeki süreçte ECB büyük olasılıkla parasal genişleme sürecine hız verecek, Euro arzını artıracak. Böyle bir duruma Euro arzının artmasından pek de hoşlanmayan Alman Merkez Bankası (Bundesbank) muhalefet edebilir. Fakat Bundesbank  durgunluk riski altındaki diğer Avrupa ülkelerine Almanya’nın yaptığı ihracatın sekteye uğramaması için parasal genişlemeye eninde sonunda göz yummak zorunda kalabilir.
Gelelim Asya tarafına. Çin ekonomisi uzun bir süredir eski büyüme hızını kaybetti. Yıllık %7’ler civarında büyüyen Çin ekonomisinin büyüme hızı %7 bandının da altına düşerse Çin ekonomisini zor günler bekliyor olabilir. Ayrıca Çin ekonomisinde ciddi bir batık kredi riski var. Eğer büyüme oranı düşerse, batık kredilerden kaynaklanan sorunlar kuvvetli bir şekilde gün yüzüne çıkabilir. Bu tehlikeleri gören Çin Merkez Bankası ( People’s Republic Bank of China; PRBC) Temmuz 2012’den beri ilk kez faiz oranlarını indirdi. Çin Merkez Bankası mevduat faizini %3’den %2,75’e, borç verme faizini ise %6’dan %5,6’ya indirdi. Yani Çin, para arzını (Yuan) genişletmiş olacak. Japonya tarafında da ciddi bir parasal genişleme süreci yaşanıyor. Japon ekonomisi üçüncü çeyrekte %1,6 daralarak iki çeyrek üst üste daralmış oldu ve teknik olarak resesyona girdi. Bunun sonucunda Japon Merkez Bankası (Bank of Japan) parasal genişleme hızını büyük olasılıkla genişletecek. Yani, Japon Yeni’nin arzı da önümüzdeki süreçte büyük olasılıkla artacak.
Genel resim böyle. Şimdi, yazının başında bahsettiğimiz arz talep yasasına geri dönebiliriz. Arzı artan her mal/hizmet/emtia’nın fiyatı düşer. Arzı azalanın ise fiyatı artar. Bu sürece makro olarak baktığımızda görmekteyiz ki çok büyük olasılıkla Amerikan Doları’nın arzı azalırken, Euro, Japon Yeni ve Çin Yuan’ının arzı artacak. Gerisini tahmin edebilirsiniz. Yine çok büyük bir olasılıkla Amerikan Doları değer kazanırken, Euro,Japon  Yeni ve Çin Yuanı değer kaybedecek. Büyük resim bu. Bu süreçte yeni soru işaretleri de ortaya çıkacak. Acaba ECB, BOJ ve Çin Merkez Bankalarının yaptığı parasal genişleme oldukça düşmüş olan altın fiyatlarını artırıcı yönde etki yapar mı? Piyasalarda bir süredir fiyatlanan bu. Ya da bir önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi küresel Dolar likiditesinin daralması altın fiyatlarını daha çok mu aşağı itecek? Petrol tarafında da aynı soru işaretleri var. Özellikle Çin Merkez Bankası’nın faiz indirimi hamlesi Çin’deki tüketimi artırarak petrol fiyatlarını destekleyici etki yapar mı? Fakat böyle bir durumda petrol fiyatlarının olası artışı ABD’li tüketicileri nasıl etkiler? Ya da ABD’nin enflasyonunu nasıl etkiler? Gördüğünüz gibi, küresel ekonomiyi belirsizlik içeren durumlar bekliyor. Bu süreçten Türkiye nasıl etkilenir? TCMB’nin açıkladığı verilere göre Eylül ayında ülkemizin kısa vadeli dış borcu 2013 yıl sonuna göre %1,1 artarak 130,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. TCMB’nin brüt döviz rezervleri ise (altın hariç) 113 milyar dolar civarında. Yüklü miktarda dış açık veren ve ciddi bir şekilde sıcak paraya bağımlı olan ülkemizde bu rakamlar pek iç açıcı değil. Yani, brüt döviz rezervlerimizin en azından kısa vadeli borçlarımızı karşılayabiliyor olması lazımdı. Bu süreçte ülkemizin oldukça dengeli bir şekilde büyümesi gerektiği kuşkusuz. Çünkü, hızlı bir büyüme, daha çok dış borç, daha çok risk birikimi demek. Fakat son açıklanan işsizlik oranı %10,1 olan ülkemizde dengeli büyüme nasıl sağlanacak? Büyümeden fedakarlık yapılırsa işsizlik oranı ne olacak? O zaman gelin, aklımıza takılan şu soruyu soralım: Görünen köy kılavuz ister mi? Herkese iyi hafta sonları.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
 

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »