Tuğberk Çiloğlu
Herhangi bir ekonomide dengelenme ve düzeltme hareketi nasıl olur? Dengelenme sürecindeki ekonomik etkileşimlerin nedensellik mantığı nasıl işler? Finansal piyasaların ve ekonomideki bekleyişlerin bu süreçteki rolü nedir? Bu sorular her zaman için önemliydi fakat son yaşanan gelişmeler küresel piyasaları bir kez daha bu soruları sormaya yönlendiriyor. Gelin, olup biteni analiz edelim.
Uzun süren bir durgunluktan çıkan, ardından da belli bir büyüme ivmesi yakalayan bir ekonomi hayal edelim. Düşük enflasyon oranları yükselmiş, işsizlik rakamları oldukça gerilemiş olsun. Bu süreç sırasında finansal piyasaların vereceği tepki, büyüme sürecinin de kaderini belirleyecektir. Nasıl mı?
Eğer ekonomik büyüme süreciyle birlikte finansal piyasalar da dengeli bir şekilde pozitif büyüme gösteriyor, bir başka deyişle hisse senedi fiyatları yükseliyorsa sorun yok demektir. Bu durumda finansal piyasalar ekonomik büyüme sürecini destekliyor demektir. Böyle bir ekonomide ekonomik büyümeyi borsaların yükselişi, borsaların yükselişini ise ekonomik büyüme takip eder. Kuşkusuz bu süreç sırasında küçük çaplı düzeltme hareketleri yaşanır fakat bu düzeltmeler genel pozitif trendi değiştirmez. Fakat süreç her zaman bu şekilde işlemeyebilir, bir başka deyişle finansal piyasalar büyümenin önüne set de çekebilir. Neden mi?
Bu nedeni açıklayabilmek için, anlamamız ve tanımlamamız gereken bir kavram var: Finansal piyasaların faiz esnekliği. Bir başka deyişle, finansal piyasalardaki hisse senedi fiyatlarının faiz oranlarındaki değişimlerden etkilenme derecesi. Bu, süreci anlayabilmemiz için oldukça kritik bir kavram. Faiz oranlarının düşmesi, yatırımların beklenen getirilerini yükselttiği için risk alma davranışını harekete geçirir ve yatırım projelerinin onaylanmasını sağlar. Bu da kuşkusuz finansal piyasalardaki fiyatlamalara pozitif yansır. Diğer taraftan, faiz oranlarının yükselmesi yatırımların beklenen getirilerini düşürür ve risk alma davranışını aşağı çeker. Bu da yatırım projelerinin onaylanmama olasılığını artırır. Bir süre sonra bu durum finansal piyasalara negatif yansır. Bu noktada sorulması gereken soru, bu davranışlardan hangisinin daha etkin olduğudur. Nasıl mı ?
Biraz geçmişe, 2008 Krizinin ardından gelen parasal genişleme dönemine gidelim. Bu dönemde çok ciddi parasal genişlemeye gidildi, küresel çapta faizler düştü. Fakat bu durum hisse senedi piyasalarında istenen etkiyi hemen yaratmadı. Kriz sırasında ağır kayıp yaşayan hisse senedi fiyatlarının toparlanması oldukça uzun, çok sayıda düzeltme içeren yorucu ve yıpratıcı bir süreç oldu. Bir başka deyişle, faiz oranları aşağı yönde ilerlerken finansal piyasaların faiz oranlarının değişiminden etkilenme derecesi, yani esnekliği düşük oldu. Peki ya faiz oranları yükselirken ?
Parasal normalleşme, faiz artırımları ve ardından gelen bilanço küçültme süreçlerinde süreç çok daha farklı işledi. Finansal piyasalar her faiz artırımı haberine ya da gelişmesine çok ciddi tepki verdi. FED’in her faiz artırım sinyalinin ardından Dolar yükseldi, hisse senetleri geriledi. Bir başka deyişle, faiz oranları yukarı yönde ilerlerken finansal piyasaların faiz oranlarından etkilenme derecesi (esnekliği) yüksek oldu.
Buna rağmen, yani faiz oranlarındaki her yükseliş sinyalinin özellikle ABD borsalarında negatif etki yaratmasına rağmen 2017 yılının başından beri ABD tahvil faizleri ile hisse senedi fiyatları pozitif korelasyon ile hareket etti. Fakat yine de hisse senetlerindeki yükseliş, faiz oranlarındaki eş anlı artış nedeniyle hep şüpheyle karşılandı. Tüm bunların ardından bu şüpheler doğrulandı. Nasıl mı ?
Geçtiğimiz haftalarda ABD ekonomisinden gelen veriler ekonomik canlılığın yükselişe geçtiğini gösterdi. Tarım dışı istihdam hızla yükselişe geçerken, ücret artışları yıllık %2,9’a ulaştı. Tüm bu veriler kısa bir süre sonra ABD’de enflasyonun hızla yükselişe geçeceğine yönelik bir işaret olarak algılandı. Bu da FED’in 2018 yılında 3 yerine 4 kez faiz artırımına gidebileceği beklentisini doğurdu. Amerikan borsalarında bunun ciddi negatif etkileri görüldü, hisse senedi fiyatları düştü. Ayrıca tahvil faizlerinde ciddi yükselişler görüldü. Tahvil faizlerindeki yükseliş tekrardan hisse senedi fiyatlarının düşmesini sağladı. İşte bu nokta oldukça dikkat çekici. Çünkü bu noktada finansal piyasalar büyümeyi teşvik etmek yerine ona set çeken bir işlev üstlenmiş oldu. Peki, neden böyle oluyor ?
Bunun nedeni yatırımcı psikolojisi. Bir başka deyişle, kayıptan kaçınma davranışı. Yatırımcıların çoğunluğu kayıpların getireceği psikolojik zararı kazançların getireceği psikolojik kazançtan üstün tutuyor. İşte bu nedenle faiz oranlarının düştüğü dönemde çok fazla risk almaz iken, faiz oranlarının arttığı dönemde risk almaktan aniden şiddetli biçimde kaçıyor. Bu davranış ise finansal piyasaların ekonomik büyümenin önüne set çekmesine sebep oluyor.
ABD ekonomisindeki iyiye gidişin nedenlerinden biri de dünya ekonomisinin iyi gitmesi. Dünya ekonomisi iyi gittikçe ABD’nin ihracatı artıyor, bu da büyümeyi ve enflasyonu artırıyor. Fakat finansal piyasalardaki fiyatlar aşağı yönde hareket edince bu küresel entegre finans sistemi nedeniyle tüm dünyayı negatif etkiliyor ve bu da sonuçta iyileşen ABD ekonomisinin tekrar bozulmasına sebep oluyor.
Tüm bunların çözümü ise yatırımcı psikolojisini göz önüne alan, küresel finansal entegrasyonun olumsuz etkilerini sınırlayan yeni finansal regülasyonlardan geçiyor.
Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com