Cumartesi , 9 Kasım 2024
En Son Yazılar

2017: OLASILIKLAR YILI

Tuğberk Çiloğlu

2017 yılı bizleri küresel ekonomide pek çok olasılıkla karşılıyor. ABD’den Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya kadar pek çok olası ekonomik-siyasi gelişmeler 2017 yılını şekillendireceğe benziyor. Kuşkusuz yaşanacak tüm gelişmeler finansal piyasalarda ciddi değişimler yaratacak, tüm bunlar yine dönüp dolaşıp ekonomik-politik sonuçlar yaratacak. Gelin, olasılıkları ve senaryoları analiz edelim.

ABD’ye baktığımızda durum benzer seyrini koruyor. Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle beraber daha önce de belirttiğimiz gibi kamu harcamalarında artış, vergi oranlarında indirim bekleniyor. Böyle bir senaryoda enflasyonun artacağı ve işsizlik oranının düşeceği bir gerçek. Bu gerçeğe paralel olarak, Amerikan Merkez Bankası (FED)’in 2017 içerisinde 3 veya 4 kez 250 baz puanlık (%0,25) faiz artırımları yapması ihtimali ağırlık kazanıyor. 100 seviyesinin üzerine çıkan Dolar endeksi, FED’in olası faiz artırımlarıyla beraber daha çok yükselecektir.

Fakat artık gelinen noktada uzun zamandır ABD’de ortaya çıkmayan bir durum ortaya çıktı: Tahvil faizleri ve Dolar endeksi aynı anda yükseliyor. Eskiden ise dolar endeksi yükselirken tahvil faizlerinde benzer bir sert yükseliş yaşanmazdı çünkü FED’in faiz artırımlarının enflasyondaki yükselişi frenleyeceği algısı hakimdi. Fakat kamu harcamalarındaki artış enflasyon üzerinde ek bir yukarı yönlü baskı eğilimi yaratırken ve vergi indirimleri bütçe açığı beklentilerini artırırken tahvil faizlerindeki yükseliş de kaçınılmaz oldu.

Yukarıdaki senaryonun gerçekleşme olasılığının yüksek olmasına rağmen, Trump yönetiminin henüz ne yapacağı tam olarak belli değil. Küresel koşulların genişletici maliye politikasına hangi ölçüde izin vereceği belli değil. Özellikle, Amerikan dolarının yükselişi doğrudan ABD’nin cari işlemler dengesine tehdit oluşturuyor. Nasıl mı ? ABD dolarının çok fazla yükselmesi durumunda ABD’li ihracatçıların rekabet gücü azalacaktır çünkü artık ABD menşeili ürünler uluslararası piyasalarda daha pahalı hale gelecektir. Tabi ki diğer taraftan Amerikalı tüketiciler için ithal ürünleri satın almak giderek ucuz hale gelecektir, bu da iç piyasaya satış yapan Amerikalı üreticileri zor duruma sokacaktır. Kuşkusuz, böyle bir senaryoda ABD’de işsizlik oranı tekrar yükselişe geçebilir. Bu senaryonun gerçekleşme olasılığından rahatsız olan FED, 2017 yılı içerisinde faiz artırımı yapmadan önce dolar endeksinin durumunu tekrar tekrar kontrol etmek isteyecektir. Çünkü her faiz artırımı dolar endeksini yükseltecektir.

Petrol fiyatlarına baktığımızda, 2017 yılı için ilginç bir yıl olacağını söyleyebiliriz. Normal koşullarda ABD dolarının yükseldiği bir ortamda petrol fiyatlarının düşmesi beklenir fakat bu yıl büyük olasılıkla böyle olmayacak. Neden mi ? Bildiğiniz gibi petrol üreticisi ülkeler petrol üretiminde kesinti yapma politikası izlemeye başladılar. Bir başka deyişle, 2017 yılı içerisinde petrol arzı önemli ölçülerde azalacak. Bu ise büyük olasılıkla petrol fiyatlarında yukarı yönlü eğilimler oluşturacak. Petrol fiyatlarındaki yukarı yönlü seyrin küresel ekonomiye ve finansal piyasalara pek çok etkisi olacak. Nasıl mı ?

Büyük bir olasılıkla petrol fiyatlarının yükselmesiyle beraber küresel enflasyon yükselişe geçecektir. Küresel enflasyonun yükselişe geçmesi, en çok ABD ve Avrupa kanalıyla küresel ekonomiyi etkileyecektir. Nasıl mı ? Petroldeki yükselişle beraber ABD’de üretici fiyatları yükselişe geçebilir. Bu ise tüketici fiyat endeksinde yükseliş baskısı oluşturacaktır. Bu da FED’in faiz artırım hızını artıracaktır.  Bir diğer önemli nokta Avrupa. Bildiğiniz gibi Avrupa Merkez Bankası (ECB) varlık alım programını Aralık 2017’ye kadar sürdürme kararı aldı. Çünkü enflasyon oranı hala istedikleri noktaya gelmedi. Bunun da etkisiyle Euro, Dolar’a karşı değer kaybetme eğiliminde. Parite, 1 seviyesine doğru yaklaşmakta. Dahası da var.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ABD tahvil faizleri yükseliyor. Avrupa’daki parasal genişlemenin de etkisiyle majör Euro bölgesi ülkelerinin tahvil faizleri ise oldukça düşük seviyelerde. Yani, ABD-Euro bölgesi tahvil faiz farkı giderek açılıyor. Bunun sonucunda büyük olasılıkla ABD Doları Euro’ya karşı değerlenmeye devam edecek. Bunun sonucunda Euro bölgesi ülkelerinin ABD doları cinsinden yaptıkları ithalatın maliyeti giderek artacak. Buna ek olarak petrol fiyatlarının da yükselmesiyle beraber Avrupa’nın ithalat maliyetleri daha da fazla yükselecektir. Yani, bir süre sonra Euro bölgesinde enflasyon  yükselişe geçecektir.

Euro bölgesinde enflasyonun yükselişe geçmesiyle beraber ECB’nin varlık alım programında ani değişimler görülebilir. Yani, ECB varlık alım programında indirime gidebilir. Bu ise Euro bölgesi tahvillerine de satış getirebilir, yani Avrupa’da da tahvil faizleri yükselebilir. Aynı şekilde ABD-Japonya tahvil faiz farkı da ABD lehine  yükselmektedir. Bu da bir süre sonra Japon Yeni’nde ciddi düşüşlere sebep olabilir. Petrol fiyatlarının da yükselmesiyle bir süre sonra ithalat maliyetlerinin de yükselişiyle Japonya’da enflasyon yükselişe geçebilir. Böyle bir durumda Japon Merkez Bankası (BOJ) da genişletici politikalara dur diyebilir. Kuşkusuz böyle bir durumda Japon tahvillerinde de ciddi satışlar görülebilir, Japon tahvil faizleri yükselebilir.

Özellikle Avrupa ve Japonya tahvil faizlerinde parasal genişleme dönemlerinde ciddi bir düşüş yaşandı. Artık bu düşüşün sonuna geliyor olabiliriz. Tahvil faizlerinde yaşanabilecek olası ani yükselişler, yani tahvil fiyatlarında yaşanacak ani düşüşler, önümüzdeki dönemdeki küresel piyasalarda ciddi riskler oluşturabilir.

Bir diğer önemli konu ise Çin. Çin, dünyanın en önemli petrol ithalatçılarından. Bir başka deyişle, Çin ekonomisi petrole bağımlı. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte üretim ekonomisinden hizmet sektörü tabanlı ekonomiye geçiş aşamasında olan Çin ciddi zorluklar yaşayabilir. Çin ekonomisinin geçiş döneminde güçlü bir ulusal para birimine ihtiyacı var. Yani, Yuan’ın değerinin yüksek olması gerekiyor çünkü Çin’in ithalat maliyetlerini bu geçiş döneminde mümkün olduğunca düşük tutması gerekiyor.

Çin ekonomisini ilgilendiren bir diğer nokta ise ABD ve Avrupa’nın politik tutumu. Eğer Trump yönetimi dış ticaret politikasında Çin’e karşı gümrük vergisi oranlarını artırırsa Çin ekonomisi ciddi zorluk yaşayabilir. Avrupa’da da daha önce belirttiğimiz gibi aşırı sağ partiler yükselişte. Avrupa’da önümüzdeki dönemde aşırı sağ partilerin iktidara gelmesi durumunda Çin’i zor günler bekliyor diyebiliriz. Çünkü bu aşırı sağ yönetimler de Çin’e karşı ticari yaptırımlar uygulayabilir. ABD’nin küresel güvenlik konseptinin temel coğrafi alanının son 5 yıldır  Ortadoğu’dan Asya-Pasifik bölgesine kayması da Çin ile ilgili gelişmelerin önümüzdeki dönemde oldukça fazla dikkat çekeceğinin bir işaretidir.

Herkesin yeni yılını kutlar, sağlık ve mutluluk dolu bir yıl dilerim. Görüşmek üzere.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

Mail adreslerim: utugberk@gmail.com  utugberk@hotmail.com

 

 

 

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »