Tuğberk Çiloğlu
Türkiye ekonomisi, dünya ekonomisiyle beraber kritik bir dönemeçten geçmekte. Küresel ekonomide bugün yaşanmakta olan olaylar, Türkiye ekonomisini doğrudan etkilemekte. Üstelik, bundan sonra yaşanması olası majör gelişmeler, ülkemizin ekonomisini doğrudan etkilemeye devam edecek. Gelin, bugün yaşanmakta olan ve ileride yaşanması beklenen bu olaylar neymiş bir göz atalım.
Hepimizin bildiği gibi, dünya ekonomisini en çok etkileme gücü bulunan ülke Amerika Birleşik Devletleri. ABD’de yaşanmakta olan ekonomik gelişmeler, küresel ekonomiyi oldukça kuvvetli bir biçimde etkilemekte. Amerikan Merkez Bankası (FED), 2008 Krizi nedeniyle ciddi bir parasal genişleme programı başlatmıştı ve bu program Ekim ayında sona eriyor. Kuşkusuz, bu parasal genişleme programının amacı kriz nedeniyle duraksayan Amerikan ekonomisini yeniden canlandırmaktı. Program, her ne kadar tam olarak istenen sonuçları vermese de Amerikan ekonomisini önemli bir ölçüde rahatlattı. Bunun en somut göstergesi, bugün açıklanan istihdam verileri. ABD’de Eylül ayı işsizlik oranı %6,1’den %5,9 a düşerek Temmuz 2008’den beri en düşük düzeyini gördü. Bu veri, Amerikan ekonomisinde istihdam piyasasının ciddi bir toparlanma içinde olduğunun en önemli kanıtı. Ayrıca yine Eylül ayında Amerikan ekonomisindeki istihdam artışı 248000 oldu. Bloomberg tahminlerinin 215000 olduğunu göz önünde bulundurursak, bu veri de Amerikan istihdam piyasasısın iyileştiği tezimizi güçlendiriyor. Amerikalıların bu süreçte önem verdikleri bir diğer konu ise enflasyon. Neden mi?
Bugün ABD’de enflasyon %1,70 civarında. FED’in enflasyon konusundaki kırmızı çizgisi, daha önceden de belirttikleri gibi %2. Yani, Amerika’da enflasyon %2’ye yaklaştıkça FED’in enflasyon endişeleri artıyor. Dolayısıyla, bildiğiniz gibi, gerek istihdam piyasasındaki iyileşme, gerekse enflasyon oranlarındaki yükseliş nedeniyle Amerikalılar parasal genişleme programını bitiriyorlar. Fakat, dahası da var. FED, parasal genişlemeyi bitirdikten bir süre sonra faiz oranlarını artırmaya başlayacak. Bugün ABD’de faiz oranları neredeyse sıfıra yakın. Dolayısıyla, faizler bir kez artırılmaya başlandığında, oldukça yüksek seviyelere çıkma potansiyeli yüksek. FED’in faizleri ne zaman artırmaya başlayacağı yönünde tam bir görüş birliği olmasa da, 2015 yılı içerisinde bu sürecin başlayacağı neredeyse kesin.
Bildiğiniz gibi, 2008 Krizi nedeniyle başlatılan parasal genişleme sürecinde tüm dünyada ciddi bir para bolluğu oluştu ve bu durum en çok Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin işine yaradı. Borçlanarak hızlı bir şekilde büyüyen gelişmekte olan ülkeler, hızlı ekonomik büyümelerini bol ve ucuz para yardımıyla rahatlıkla finanse etti. Parasal genişleme döneminin bir başka özelliği ise, gelişmekte olan ekonomilerin hızla büyümesi sırasında gelişmiş ekonomilerdeki büyüme oranlarının oldukça zayıf kalmasıydı. Parasal genişleme sürecinin bittiği bu günlerde ise bu sürecin tam tersi yaşanıyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı yavaşlarken, ABD ekonomisindeki büyüme süreci hızlandı. Bu yeni süreçle beraber, gerek TL gerekse diğer gelişmekte olan ülkelerin para birimleri üzerindeki baskı ciddi bir oranda arttı. Aslında bunun nedeni oldukça basit. Vadeleri aynı olan iki menkul kıymet arasındaki faiz oranı farkına ”risk primi” adı verilir. Yani, vadesi aynı olan ABD ve Türkiye hazine bonoları ya da devlet tahvilleri arasındaki fark; Türkiye’nin ABD’ye nazaran sahip olduğu fazladan riski gösterir. Aynı karşılaştırmayı ABD ile bir başka gelişmekte olan ülke arasında da yapabiliriz. Büyük bir olasılıkla, parasal genişleme sürecinin bitmesiyle beraber, ABD menkul kıymetlerinin faizleri (getirileri) yükselecek. Eğer ülkelerin risk yapısında önemli bir değişim yok ise, ABD menkul kıymetlerinin getirilerindeki bu yükselişle beraber gelişmekte olan ülkelerin menkul kıymetlerinin de getirileri, yani faizleri yükselecek. Tüm bu süreçle beraber, küresel sermaye yavaş yavaş anavatanına, yani ABD’ye geri dönecek. İşte bugün gelişmekte olan ülke para birimlerinin Amerikan Doları karşısında değer kaybetmelerinin en önemli nedeni bu.
Küresel çapta önem teşkil eden bir başka önemli gelişme ise Avrupa’da yaşanıyor. Bildiğiniz gibi, Avrupa ekonomisi bugün ciddi bir durgunluk içerisinde. Bugün Avrupa ekonomisinde durgunluk kaynaklı ciddi bir deflasyon tehlikesi var. Yani Avrupa’da fiyatlar genel düzeyinin sürekli bir düşme içerisine girme tehdidi var. Eğer böyle bir tehlike gerçekleşirse, büyük bir olasılıkla zaten ekonomik faaliyetin iyice yavaşladığı Avrupa ciddi bir uzun dönemli ekonomik durgunluğun içerisine girecektir. Hepimizin bildiği gibi, Avrupa Merkez Bankası (ECB) de bu tehdidin farkında olduğu için parasal bir genişleme yapmayı amaçlıyor. ECB, yapacağı bu parasal genişlemenin üst limitini 1 Trilyon Euro olarak açıkladı. Bu, oldukça yüksek bir rakam. Fakat, ECB’nin yaptığı parasal genişlemenin, FED’in 2008 Krizinden sonra yaptığı parasal genişlemeden ciddi bir farkı var. FED’in parasal genişlemesi sırasında ucuz ve bol para tüm dünyaya yayılmıştı. Fakat ECB, böyle bir durum istemiyor. Yani ECB, para arzını artırdığı zaman bu paraların Avrupa ekonomisi içerisinde kalmasını istiyor ve bu sürecin istedikleri yönde gelişmesi için ciddi bir şekilde denetim yapacaklarını açıkladılar. Yani, ECB’nin arz ettiği Euro’lar ciddi bir oranda Avrupa ekonomisinin dışına akmaya başlarsa ECB bu duruma büyük bir olasılıkla müdahale edecek. Dolayısıyla, ECB’nin yapacağı parasal genişlemenin Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere kısa vadede fazla bir faydası olmayacak. Aksine, özellikle ülkemize zararı bile olabilir. Neden mi?
Öncelikli olarak şunu söylemeliyiz ki, Euro/Dolar paritesinin Dolar/TL paritesi üzerinde ciddi bir etkisi var. Eğer ECB hızlı bir şekilde parasal genişlemeye başlayacak olursa, küresel piyasalardaki Euro arzı ciddi bir şekilde artacak. Bu durum ise Euro’nun değerinin küresel olarak düşmesine neden olabilir. Yani, Euro/Dolar paritesi ciddi bir şekilde düşebilir. Euro/Dolar paritesindeki bu düşüş ise küresel olarak Amerikan Doları’nın değer kazanma sürecini daha da hızlandırabilir. Bu durum ise bugün yaşamakta olduğumuz TL’deki değer kaybı sürecinin hızlanmasına ve şiddetlenmesine yol açabilir. Yani, Dolar/TL paritesi beklediğimizden daha hızlı bir şekilde yükselebilir. Bir başka neden daha var.
FED’in parasal genişleme sürecini bitirirken ve faiz oranlarını artırırken endişelendiği önemli bir nokta var: Uzun vadeli faiz oranları, yani Amerikan Hazinesi’nin ihraç ettiği 10 yıl vadeli tahviller. FED için bu tahvillerin faizindeki kritik seviye %3. FED, bu tahvillerin faizinin %3’ü geçmesi durumunda ABD ekonomisinin bu durumdan olumsuz etkileneceğini, ekonomik büyüme sürecinin sekteye uğrayabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla, 10 yıllık ABD faizleri bu seviyeye yaklaşırsa FED faiz oranlarını artırma kararı konusunda bir kez daha düşünebilir. İşte tam bu noktada, ECB FED’in yardımına koşuyor. ECB’nin ciddi bir büyüklükte parasal genişlemeye gitmesi sonucunda piyasaya çıkacak olan Euro’lar ABD 10 yıl vadeli tahvillerine yönelebilir. Yani, ECB’nin parasal genişlemeye gitmesi sonucunda 10 yıl vadeli ABD tahvillerine yönelik yoğun bir talep artışı olabilir. Bu durum ise bu tahvillerin değer kazanmasına, yani faizlerinin düşmesine yol açabilir. Bunu sonucunda ise FED ciddi bir parasal daralmaya gitse bile, Amerikan 10 yıl vadeli tahvillerin faizinin %3’e yükselme süreci epey zaman alabilir. Kuşkusuz böyle bir durum FED’in elini rahatlatıyor. Böyle bir olasılığın varlığı bile FED’i daha hızlı bir şekilde faiz artırımına götürebilir.
Gördüğünüz gibi, küresel ekonomideki bu gelişmeler ülkemizi oldukça yakından ilgilendirmekte. Bu süreçte, ABD ve Avrupa ekonomileriyle ilgili açıklanacak en ufak bir veri bile yurt içi piyasaların yönünü belirleyebilir. Bu kritik dönemde, ülkemizdeki tüm ekonomik birimlerin güncel ekonomiyle ilgili haberleri ve verileri büyük bir özenle takip etmelerini tavsiye eder, herkesin bayramını kutlarım.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
NOT: Mail adreslerim utugberk@hotmail.com utugberk@gmail.com