Tuğberk Çiloğlu
Bu hafta içerisinde, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında önemli ekonomik veriler açıklandı. Bu veriler, Türkiye ve dünya ekonomisinin gidişatı hakkında bize önemli ipuçları veriyor. Gelin, önce yurt içi verilerle başlayalım.
Bu verilerden ilki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) açıkladığı Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi. Reel kur, bildiğiniz gibi nominal kurun enflasyondan arındırılmış şekli. Bu endekste 2003 yılı baz yıl olarak kabul ediliyor ve baz yıl endeks değeri 100. TCMB’nin açıkladığı bu endekste dikkat edilmesi gereken nokta şu: Endeks değeri ne kadar yukarı çıkıyorsa, TL de o kadar reel olarak değer kazanıyor demek. Peki, bu ne ifade ediyor? TL ne kadar çok reel olarak değer kazanırsa, cari açığımız o kadar fazla artar. Neden mi? TCMB’nin hesapladığı reel kur şöyle hesaplanıyor: Nominal kur*(Yurt içi enflasyon/ Yurt dışı enflasyon). Burada karıştırılmaması gereken nokta şu: Buradaki nominal kur, dolaylı kur. Örnek vermek gerekirse 1 ABD Dolarını 2 TL varsayarsak, buradaki nominal kur 1 TL=0,5 Dolar olur. Formülün enflasyon kısmını anlatmama gerek yok. Gördüğünüz gibi, bu endeks değeri ne kadar çok artarsa, TL reel olarak o kadar çok değerlenir.
Konumuza dönmek gerekirse, TCMB’nin açıkladığı Eylül 2014 Tüfe Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi, 109,28 olarak açıklandı. Bu değer hesaplanırken, Türkiye’nin dış ticaret ilişkisi içerisinde bulunduğu tüm ülkelerin kurlarının ağırlıklı ortalaması endekste kullanılıyor. Ve bize açık bir gerçeği gösteriyor: TL reel olarak %9,28 aşırı değerli. Eğer bu değer 100 olsa idi, TL reel olarak gerçek değerinde olmuş olacaktı. Kuşkusuz bu durumun Türkiye’nin cari açığını artırıcı yönde etkileme potansiyeli var. Bu konuda dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var: TÜFE Gelişmiş Ülkeler Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi. Bu endeks sadece, Türkiye’nin ticaret yaptığı gelişmiş ülkeleri hesaba katıyor. Eğer 109,28’e yüksek diyorsanız, şimdi göreceğiniz rakama dikkat edin: Endeksin Eylül 2014 değeri 119,03. Bu rakam açıkça gösteriyor ki, TL’nin reel değeri, gelişmiş ülke para birimlerine (Dolar, Euro, Sterlin vb.) göre %19,03 aşırı değerli. Bu durumun, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle dış ticaret sonucu ortaya çıkan dış ticaret açığı üzerindeki potansiyel etkisini söylememe gerek var mı?
Dikkat çekmek istediğim, Ağustos 2014 dönemine ait bu hafta açıklanan bazı veriler var. Bunlardan biri Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Perakende Satış Hacmi Endeksi. Bu endekste 2010 yılı baz yıl olarak alınıyor ve baz yıl değeri 100. Bu endeks aslında, satılan malların fiziksel miktarındaki değişimi ölçüyor çünkü sabit fiyatlarla hesaplanıyor. Ağustos 2014’de endeks değeri Temmuz’a göre %0,1 düştü. Ağustos 2013’e göre ise %1 azaldı. Bu veri tek başına ekonominin durumu hakkında belirleyici olamaz. Fakat bu veri, yine Ağustos 2014 dönemine ait TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim Endeksi’yle birleşince bize bazı şeyleri açıklıyor. Sanayi üretimi, Temmuz ayına göre aylık %1,4 azaldı. Piyasanın beklentisi ise herhangi bir değişim olmamasıydı. Ayrıca, Ağustos 2013’e göre yıllık artışın %5,7 olması bekleniyorken, yıllık artış %5,2 olarak gerçekleşti. Sanayi üretiminin azalması veya beklendiğinden daha az artması, kuşkusuz ekonominin geneli için iyi şeyler söylemiyor. Yine de, daha iyi bir öngörü yapabilmek için Eylül ayı verilerini de beklemek gerekiyor.
Gelelim yurt dışına. Avrupa’da işler yolunda gitmiyor. Bu hafta içerisinde, İspanya’nın önemli bir finans kuruluşu olan Espirito Santo Financial Group iflas başvurusunda bulundu. Bu durum, zaten ciddi bir sermaye yetersizliği riski altında bulunan Avrupa bankacılık sistemi için ek bir potansiyel tehdit teşkil ediyor. Bildiğiniz gibi, Avrupa ekonomisi, bu risklerin yanında ayrıca ciddi bir durgunluk tehdidi altında. İtalya’da sanayi üretimi yıllık %0,7 daraldı. Piyasa beklentisi ise %0,2 daralma idi. Yunanistan’da ise sanayi üretimi piyasa beklentisi %1,1 daralma iken, %5,7 daraldı. Fakat, Almanya’da açıklanan veriler, önem derecesi olarak tüm bunları geçecek düzeyde. Asıl korkutucu veri, Alman sanayi üretim verisi oldu. Ağustos ayında %1,5 daralması beklenen sanayi üretimi, %4 daraldı. Ayrıca, zayıflayan Avrupa ekonomisine paralel olarak, Almanya’nın Ağustos ayı ihracatı Ocak 2009’dan beri en sert düşüşünü yaptı ve %4 daralma bekleyen piyasanın aksine, %5,8 daraldı. Böylece Almanya’nın cari fazlası, ihracatın güçlü olduğu zamanlardaki 20,3 Milyar Euro seviyesinden, 10,3 Milyar Euro seviyesine düştü. Zayıflayan Avrupa ekonomisinin aynı zamanda Almanya için ciddi bir ihracat pazarı olduğunu göz önünde bulundurursak, bu gayet olağan bir sonuç.
Eğer Avrupa ekonomisi bu şekilde zayıflamaya devam ederse, Avrupa Merkez Bankası (ECB) beklentilerden daha yüksek bir parasal genişleme yapmak zorunda kalabilir. Parasal genişleme konusunda Almanya’nın tavrı paradoksal. Eğer parasal genişleme başarıya ulaşırsa, pek çok Avrupa ülkesi toparlanacak ve Almanya’dan daha fazla mal ve hizmet satın almaya başlayacak. Kuşkusuz bu durum, Almanya’nın işine yarayacak. Fakat aynı Almanya, parasal genişlemeden çekiniyor ve genişleme miktarının sınırlı kalmasını istiyor. Bunun nedeni kuşkusuz, enflasyon korkusu. Almanlar 1920’li yıllarda Alman ekonomisini çöküşün eşiğine getiren hiper enflasyon benzeri bir durumun tekrar etmesinden çekiniyor. Bu paradoksun sonucunda ne olur? Beklemek ve izlemek gerekiyor.
ABD’de ise işler şimdilik yolunda gidiyor. Amerikan ekonomisi ve istihdam piyasası istenilen hızda olmasa da toparlanıyor. Geçtiğimiz hafta, ABD’de işsizlik maaşı başvuruları 287000 oldu. Piyasa beklentisi ise 294000 idi. İşsizlik maaşına başvuranların beklenenden daha az olması, Amerikan istihdam piyasasının toparlandığına işaret eden bir veri. Amerika’dan uzun zamandır bu yönde veriler geliyor. Bildiğiniz gibi, bunun gibi veriler Amerikan Doları’nın küresel olarak değer kazanmasına neden oldu. Anlaşılan, Amerikalılar Dolar’daki bu değer kazancından rahatsız olmaya başladılar. FOMC ( FED Açık Piyasa Komitesi; Fed Open Market Commity), yani Amerikan Merkez Bankası’nın en önemli organı, en son toplantısının tutanaklarında bu durumdan rahatsız olduğunu açıkça belirtti. FOMC; güçlenen Dolar’ın ABD’nin ihracatını olumsuz etkileyebileceğini belirtti. Ayrıca, Avrupa ekonomisindeki zayıflığa dikkat çekerek, küresel ekonomideki bozulmanın ABD ekonomisinin büyüme hızını olumsuz etkileyebileceğini de belirtti. Kuşkusuz bu açıklamalar, piyasalarda ”Acaba FED faiz artırımlarına geç mi başlayacak?” sorularına neden oldu. Fakat genel konsensüs şu: Amerikan Merkez Bankası (FED), faiz oranlarını 2015 yılı içerisinde mutlaka artırmaya başlayacak.
Gördüğünüz gibi, yurt içi ve yurt dışında açıklanan veriler ekonomiye tüm gücüyle yön vermeye, yol göstermeye devam ediyor. Herkese, açıklanan ekonomik verileri özenle takip etmelerini tavsiye eder, iyi bir hafta sonu dilerim. Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
NOT: Mail adreslerim utugberk@hotmail.com utugberk@gmail.com