Salı , 22 Ekim 2024
En Son Yazılar

DÖVİZ KURLARI NASIL DEĞİŞİR? : KISA VE UZUN DÖNEM

Tuğberk Çiloğlu

Döviz kurlarının hangi gelişmelere nasıl tepkiler verdiği, kısa dönemde ve uzun dönemde hangi parametrelere göre hareket ettiği konusu iktisat literatüründe hep tartışılan bir konu olmuştur. Bu konuyu açıklamak için çeşitli teoriler, yaklaşımlar geliştirildi. Bu yaklaşımların ulaştığı sonuçlar kimi zaman birbiriyle çelişiyor, kimi zaman ise ortak noktalar sergiliyor. Gelin analiz edelim.

Öncelikle nispi satın alma gücü yaklaşımından bahsedelim. Bu yaklaşım oldukça basit ve temel: Bir ülkenin yerel para birimi, ticaret yaptığı ülkelerin para birimi karşısında enflasyon farkı kadar değer kaybeder. Örnek vermek gerekirse, A ülkesinde enflasyon %11, B ülkesinde enflasyon %1 ise B ülkesinin para biriminin A ülkesinin para birimi karşısında %10 değer kazanması gerekir. Neden mi? Eğer A ülkesinin parası değer kaybetmezse, bir süre sonra B ülkesinin A’ya yaptığı ihracat artarken A’dan yaptığı ithalat azalır (fiyat avantajı nedeniyle), A ülkesi dış ticaret açığı vermeye başlar.

Bir diğer yaklaşım ise dış ticaret akımları yaklaşımı. Bu yaklaşım aslında yukarıda verdiğimiz örnekle de yakından bağlantılı. Eğer bir ülkenin dış ticaret dengesi açık verirse, yerel para birimi değer kaybeder. Başka bir deyişle, Bir ülkenin dış ticaret açığı vermesine neden olan her gelişme, o ülkenin parasının değer kaybetmesine yol açar. Enflasyon örneğini kısaca tekrar etmek gerekirse, enflasyonun yüksek olduğu bir ülkede dış ticaret açıkları da artar. Bu yaklaşıma göre bir ülkenin gelirinin artması da yerel parada değer kaybına yol açar. Çünkü gelirlerin artması demek, tüketicilerin daha fazla ithalat yapması demek. Doğal olarak ithalat arttığında da dış ticaret açığı da yükselir ve böyle bir durumda yerel paranın değer kaybetmesi gerekir. Buraya kadar her şey birbiriyle uyuşuyor, yani hiç bir çelişki yok. Fakat büyük resim bize başka şeyler anlatıyor.

Yukarıda belirttiğimiz yaklaşımlar sadece reel mal ve hizmet akımlarını baz alıyor, uluslararası sermaye hareketlerini göz ardı ediyor. Örneğin, parasalcı yaklaşım bize tamamen farklı şeyler anlatıyor. Bu yaklaşıma göre bir para biriminin diğer para birimleri karşısında değerini belirleyen sadece iki temel faktör vardır: Para talebi ve para arzı. Örneğin, bir ülkenin parasına olan talep artarsa para birimi değer kazanır, talep azalırsa para birimi değer kaybeder. Kritik soru şu: Para talebi neye bağlı? Örneğin bir ülkedeki enflasyon artarsa para talebi de artar, çünkü tüketiciler fiyatlar yükselince harcamalarını yapmak için yanlarında daha çok para taşırlar, böylece para talebi artmış olur. Para talebi artınca da para birimi değer kazanır.

Çelişki gayet açık. Nispi satın alma gücü yaklaşımına göre bir ülkede enflasyon arttığında para birimi de değer kaybediyordu. Parasalcı yaklaşım ise tam tersini söylüyor. Bir başka çelişki ise şu: Parasalcı yaklaşıma göre bir ülkede gelir düzeyi artarsa doğal olarak para talebi de artar, böylece para birimi değer kazanır. Fakat, dış ticaret akımları yaklaşımına göre gelir düzeyi arttığında ithalat da arttığı için para biriminin değer kaybetmesi gerekir.

Bir başka yaklaşım ise bize bambaşka çelişkiler sunuyor. Portfolyo dengesi yaklaşımına göre bir ülkenin para biriminin değerini yatırımcıların risk-getiri beklentileri belirler. Yani, ekonomik haber ve gelişmeler yatırımcıların risk-getiri beklentilerini değiştirir, beklentiler ise döviz kurunu değiştirir. Yaklaşımın özü bu. Bu yaklaşıma göre bir ülkede enflasyon yükselirse, bu o ülkenin merkez bankasının parasal sıkılaştırmaya gideceğini gösterir ve yerli para değer kazanır. Yine bu yaklaşıma göre bir ülkenin gelir düzeyi artarsa, yine merkez bankasının en azından parasal genişleme yapma ihtimalini azaltacağı için yerli parada değer kazancına yol açar. Dikkat ettiyseniz bu yaklaşımın enflasyona bakışıyla, nispi satın alma gücü yaklaşımının enflasyona bakışı birbirinden farklı. Gelir düzeyi konusunda ise dış ticaret akımları yaklaşımıyla farklı bir yaklaşım sergiliyorlar.

Peki bu çelişkili durum bize ne gösteriyor? Bu yaklaşımlardan hangisi doğru? Aslında hepsi. Bu yaklaşımların çalıştığı, geçerli olduğu zaman dilimleri birbirinden farklı. Dış ticaret akımları yaklaşımı ve satın alma gücü yaklaşımı genellikle uzun vadede geçerli. Yani, uzun dönemde dış ticaret açığı veren ve yüksek enflasyona sahip olan bir ülkenin para birimi değer kaybeder. Kısa dönemde ise diğer yaklaşımlar geçerli olur. Örneğin, bugün ABD’de enflasyon yükselirse bu durum Amerikalıların para talebini artırır , aynı zamanda ABD’de faiz artışının yakın zamanda gerçekleşeceği beklentisini doğurur ve ABD Doları değer kazanır (Parasalcı yaklaşım ve portfolyo dengesi yaklaşımı). Uzun dönemde ise ABD’de enflasyon çok yüksek seyrederse bu durum dış ticaret açığı nedeniyle  ABD Dolarını da olumsuz etkiler (Nispi satın alma gücü yaklaşımı ve dış ticaret akımları yaklaşımı).

Nasıl ki fizik kanunlarında ışık hızına kadar Newton Mekaniği, ışık hızı geçildikten sonra Kuantum Mekaniği geçerli oluyorsa, iktisat kanunlarında da kısa ve uzun dönemde farklı yaklaşımlar geçerli oluyor. Bizlere düşen, dönemler arasındaki kırılma noktalarını doğru tahmin etmek ve uygun çözümler geliştirmek. Görüşmek üzere.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

Mail adreslerim: utugberk@gmail.com  utugberk@hotmail.com 

 

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »