İki ülke düşünelim. Ülkelerden birinin cari işlemler hesabı pozitif (cari fazla), diğerinin ise negatif (cari açık) olsun. Elimizde başka hiç bir veri olmasın. Böyle bir durumda hangi ülkenin para biriminin değer kazanmasını bekleriz? Tabii ki de cari fazla veren ülkenin. Soruyu şöyle değiştirsek: Bir ülkede enflasyon yükselme eğiliminde, diğerinde ise düşme eğiliminde olsun. Hangi ülkenin parası değer kazanır? Cevabı çok basit, enflasyonu düşme eğiliminde olan ülkenin parası değerlenir. Şimdi, tüm bu cevapları unutalım. Çünkü gerçekte tam tersi de olabiliyor. Nasıl mı?
Doların ve Euro’nun son zamanlardaki hareketlerini belirleyen temel faktörler neler? Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) hareketleri. Bildiğimiz gibi, FED’in faizleri yakın bir zamanda artırma olasılığı güçlendikçe, ABD doları da değer kazanıyor. Peki, ne olursa FED faizleri daha kısa bir süre içerisinde artırır? Örneğin ABD’de enflasyon yükselirse, FED daha hızlı bir şekilde faizleri artırır. Dikkat ettiyseniz, enflasyonun yükselmesi, ABD’nin para biriminin de değer kazanmasına neden oluyor. Yani, yazının başında anlattığımız durum geçersiz olmuş oluyor. Gelelim Avrupa’ya. Bugün, ECB’yi çok yüklü bir miktarda parasal genişleme yapmaya iten temel neden ne? Avrupa’daki deflasyon olasılığı. Yani, Avrupa ülkelerinde fiyatlar genel düzeyinin artış hızının azalması (enflasyonun düşmesi), ya da fiyatlar genel düzeyinin düşmesi (deflasyon) ECB’nin parasal genişleme yapmasına neden oluyor. Bu durumda Euro değer kaybediyor. Ayrıca, ABD’nin cari işlemler açığı, Euro bölgesinin ise cari işlemler fazlası verdiğini düşünürsek, ortaya daha da ilginç bir durum çıkıyor. Normalde, cari fazla veren ülkenin parasının değer kazanması gerekirken tam tersi gerçekleşiyor.
Japonya için de benzer bir durum söz konusu. Japon Merkez Bankası (BOJ) geçtiğimiz süreçte çok ciddi parasal genişleme operasyonları gerçekleştirdi. Bunu neden yaptı? Deflasyondan kurtulmak için. Yani, Japonya’daki deflasyon, BOJ’un parasal genişleme yapmasını tetikledi. Bu durum ise Japon Yen’inde çok ciddi değer kayıplarına yol açtı. Daha da ilginci, Japonya cari işlemler fazlası veren bir ülke. Bir nokta daha var ki, çok daha ilginç. Yen’in değer kaybetmesi, doğal olarak Japonya’nın ithalat maliyetlerini yükseltti, bu durum ayrıca Japon yeni üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturuyor. Yani, dönüşümsel bir süreç söz konusu Japonya’da.
Yukarıda yazdığım bu süreç gelişmekte olan ekonomilerde zaman zaman gerçekleşiyor, zaman zaman gerçekleşmiyor. Örneğin Türkiye’de enflasyonun beklentilerden yüksek gelmesi, genel olarak TL’de değer kaybına yol açıyor. Normal olan da bu. Fakat, enflasyon oranındaki yükseliş Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz oranlarını değiştirme olasılığı olan bir toplantı öncesinde gerçekleşirse, bu durum TL’de değer kazancına da yol açabiliyor. Çünkü, kamuoyunda TCMB’nin faizleri değiştireceği yönünde bir algı oluştuğunda, beklentilerden yüksek gelen bir enflasyon verisi, TCMB’nin faizleri artıracağı yönünde bir beklenti oluşturur ve bu da TL’nin değer kazanmasına yol açar.
Peki o zaman bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Genelde, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının küresel ekonomiyi yönlendirme güçleri çok fazla. Yani, FED’in, ECB’nin ya da BOJ’un alacağı bir faiz kararının küresel finansal sistemi etkileme gücü kuşkusuz gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının etkileme gücünden çok daha fazla. Bu nedenle, normalde gelişmiş ülkenin parasının değer kaybına yol açması beklenen bir ekonomik gelişme ,örneğin ABD’de enflasyonun yükselmesi, faiz artırım beklentileri nedeniyle o ülkenin parasında değer kazancına yol açabiliyor. Fakat genel olarak gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının küresel sistemi tek başına etkileme gücü olmadığı için, gelen ekonomik veriler olması gerektiği gibi fiyatlanıyor, örneğin genelde Türkiye’de enflasyon yükseldiğinde TL değer kaybediyor.
Tüm bu gelişmeler bizlere göstermektedir ki, döviz kurlarının yönünü belirleyen temel faktörler uluslararası sermaye hareketlerinin yoğunluğu ve etkisi arttıkça, finans sektörünün, yatırımcıların beklentilerine göre şekilleniyor. Yani, makroekonomik verilerin kendisinden çok, verilerin finansal beklentileri nasıl şekillendirdiği döviz kurları üzerinde etkili oluyor. Aslında bu durum finansal küreselleşmenin bir sonucu. Gelecekte finansal beklentilerin döviz kurlarını belirleme gücü bugüne kıyasla nasıl olacak? Bunu zaman gösterecek fakat büyük bir olasılıkla bu güç artarak devam edecek. Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.